Kendimden bir merhaba

“Yokluk beni mecbur etti

Gurbeti ben mi yarattım…”

Kimi zaman dertli bir sesin içlenmesiyle kimi zamansa bir çocuğun ağlamasına çare olmasıyla dile gelen türküler ne çok yaşam barındırıyor. Benim çocukluğumun hikayesi de bir türkü de saklı. Aslında bu annemin hikayesi. O’nun hikayesiyle harmanlanan benim çocukluğumun hikayesi.

Gariptir ki çocukluğum boyunca annemin iç çekişleriyle söylediği, daha çocukken Güler Duman’ı tanıdığım ve mutfaktaki teybe kaseti koyarak eşlik edilen gurbet türküsünü yetişkin olduktan sonra hiç dinlemedim. Sanki bir kaçıştı bu. Neyden, kimden bilmiyorum? Sanırım annemin yalnızlığından.. Onun acısına ortak olmaktan ya da olamamaktan…

Bu benim bloğa yüklediğim ilk yazım. Parmaklarımın klavyeyle buluştuğu ilk kişisel günlüğüm. Bu yazıya 29 yıl boyunca kaçtığım ve artık fark ettiğim gurbet türküsüyle, annemin dilinden düşürmediği türküsüyle başlamak istedim. Biraz da kendimden bahsetmek ve nasıl bir evde yaşama merhaba dediğimi anlatmak, hayatımızda hangi dinamiklerin bizleri kesiştirdiğini anlamak istedim.

Çocukluğum Bursa’da iki ağabeyi olan birisi olarak geçti. Tahmin edersiniz ki zor bir durumdu 🙂 İnşaat işçisi bir babanın ve güzeller güzeli bir annenin üçüncü evladı olarak dünyaya geldim. Aslında iki ağabeyimin zamanına göre şartların daha iyi olması beklenirdi ama ben 1992 kışında Uludağ’ın eteklerinde bulunan bir evde dünyaya gözlerimi açtım…

Doğumları hastanede gerçekleşen iki ağabeyimin aksine benim dünyayla ilk tanışmam evde olmuş.. Kara kış yolları kapayınca, işsizlik ve gelir sıkıntısı baş gösterince annem beni evde dünyaya getirmek zorunda kalmış. Nostalji yapmıyorum burada.. Sadece içine doğduğum dünyayı anlatarak aslında kendi penceremi görmeye ve göstermeye çalışıyorum.. Çok mutlu bir ailede, sokakta doyasıya eğlenerek, oyunların tadına vararak, güzel bir çocukluk geçirdim. Ne kadar imkansızlıklar varsa bir o kadar da mutluluk vardı…

Ama annem neden hep gurbet türküleri söylüyordu? Mutlu olan bir tek biz miydik? Babam Libya’ya çalışmaya gittiğinde annem ilk çocuğunu tek başına doğurmak zorunda kalmıştı. Aradan yıllar geçip babam gurbetten dönmüştü, annemin iki çocuğu daha olmuştu ama sanki bu defa biz gurbette kalmıştık… İşte galiba kaçtığım şey buydu. Annemin yıllarca dertli dertli söylediği bugün dahi söylerken yutkunduğu şey o yıllarda yaşadığı deneyimdi, yalnızlığıydı… İşte ben böyle bir evde büyüdüm. Artık kaçmıyorum. Aksine kaçtığım şeylerin üzerine gidiyorum. Bu cesareti kendimden alıyorum. Deneyimlediklerimin toplamından.. Hayatın kendisi bir deneyimken bunu yaşamak gerek, kaçmak yerine.

Tüm bu anlattıklarım çocukluğuma dair anekdotlardı. Şimdi ise, bu bloğu yazarken işsiz bir doktora öğrencisi olarak satırlarımı sonlandırıyorum. 2015’in Şubat ayında başlayan ve yaklaşık 7 yıl süren gazetecilik deneyimime 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde ara vermek zorunda kaldım. Çalışma koşullarının ve haklarının yıpratıldığı bir meslek grubunda aynı zamanda doktora öğrencisi olarak var olmaya çalışmak tahmin edileceği üzere çok zordu. Zaman ne gösterir bilinmez. Kendimden şeyler paylaşarak, yaşamın içinde satır aralarında saklı kalan şeyleri açığa çıkararak ve yeni insanlar tanıyarak bu bloğu büyütmek isterim. Deneyimler üzerine anlattıklarımızla, kendi anlatılarımızla varız ve bu bizim hikayemizi dolaşımda tutan bir şey. Amacım kendime bir günlük bırakmak, kendi hikayemi canlı tutmak. Düşüncelerimi paylaşmak ve zamanla geliştirmek. Kendi adıma boş defterlere çok defa yazdım, bu defa herkese açık yazıyorum. Yeni yazılarda görüşmek üzere.. Sağlıcakla.

Kendimden bir merhaba” üzerine 10 yorum

  1. Hiçte fena başlamamışsın kızım, devam. Bir süre sonra öyle alışacaksin ki yazmaya; yazmadığında hep eksiklik hissedeceksin.

    Liked by 1 kişi

Olgay için bir cevap yazın Cevabı iptal et